SATRANÇ VE ŞÖVALYE


satranç ve ?övalye tanytym from erol çelik on Vimeo.

1. Basım
Mart 2009
Avrupa Yakası Yayınları
352 sayfa
10 Gerilim öyküsü

KİRMAN ÇELİK
VE
ÜLFİYE ÇELİK

(ANNE VE BABAMA)
TANITIM VİDEOSU
On tane gerilim öyküsünden oluşan ikinci kitabım, HEYULA'da olduğu gibi yine cinnet anlarının peşinde koşuyor. Bir kaç öyküm gerçeğe yakın ama tamamen gerçek olmaması için hiç bir neden yok. Bu kitapta biraz daha kendi korkularımla uğraştığım için, bende tuhaf duygular oluşturmuştur.

Umarım hayal gücünüze hizmet ederler.


SATRANÇ VE ŞÖVALYE
(KİTABA İSMİNİ VEREN ŞİİR)

Başında miğferi şövalye selam veriyor
Siyah asfaltta kesik çizgiler
Yolcu şövalye
Yorgun şövalye
Düşünceleri kılıcının ucundaki pırıltıda
At bezgin ağırlığın altında

Miğfer hapsetmiş düşünceleri kafasına
Gözler parmaklıkların arkasında
Coşkuyla doğruluyor gece
Şövalye üzgün
Şövalye bitkin
Siyah yol upuzun kurak
Beyaz kesik çizgiler bitmez
Şövalye güneşin kaç kez battığını hatırlamıyor

Bu oyun yanlış
Satrançta at düz gitmez
Vakit azalıyor
Kılıçtaki pırıltı güneşle beraber yok oluyor
Düşünceler eriyor anıların üstüne
Miğfer karanlıklaşıyor
Ölüm kokuyor asfalt
Kan kokuyor
Umutsuz kan

At yorgun
Vezir emrediyor at ölüyor
Yolun sonu geliyor
Şövalye oyunu kaybediyor

Bu oyun yanlış


ARKA KAPAK...

Sabahın ilk ışıklarında, sıcak yatağından uyuşuk bir şekilde
kurtulmaya çabalarken, kulağına O akşam
öldürüleceğin fısıldansa…
Günün nasıl geçerdi?


Ya da; ana yola o kadar süratli girdiğinde;
takla atacağını önceden izleyebilseydin…
Yine de gaza o kadar basar mıydın?


"Tetiğe basmadan önce sırıtıyordu;
Ne de olsa, kaderini bir başkası çizmişti."
                                         -son bölüm-


Yazarımız; ikinci kitabında da gündelik hayatın
karmaşasında unuttuğumuz ancak bir kalp atımı kadar
yakın ve ani olan salt bir gerçeği, on değişik öykü ile
mercek altına alıyor…


Korkmayın…
Nede olsa, her canlı bir gün ölümü tadacaktır.


(Heyula'nın yazarından)
İÇİNDEKİLER


Uyan Artık:…..……………....9

Beyaz Adamlar:……….……17

Son Bölüm:...……………….101

Trafik:…………………………128

Neş'et-i Sâniyye Teknesi:.168

Sıfır:……………………..…….188

Konuşun Benimle:………....212

T:………………………..……...221

Kireç Kokusu:…………...…..238

Kıyamet:…..……………...….329

KİTAPTAKİ ÖYKÜLERİN TANITIMLARI

       SON BÖLÜM

       Bu öykü gerçekten rahatsız edicidir. Öyküyü okurken bir ara okumaktan vazgeçmek isteyebilirsiniz. Feci kızabilir ve rahatsız olabilirsiniz. Yinede devam edip, öykünün sonunda ayağa kalkıp alkışlayabilirsiniz. Biraz iddalı oldu ama karanlık yönüne gömülürseniz, tepkinizin ne olacağı belli olmaz.
            Öykü şöyle bitiyor; tetiğe basmadan önce sırıtıyordu. Nede olsa kaderini bir başkası çizmişti.
            Öykü, altıncı romanını yazan bir yazarın son bölümünü yazarken yaşadıklarını anlatıyor. Öylesine feci bir sahne yazmalıdır ki, kaderini yazdığı kahramanının hayatını karartmalıdır. Yazarlar için bu çok kolaydır. Nede olsa başkasının kaderini çizmek, birkaç tuşa basmak kadar kolaydır.





       BEYAZ ADAMLAR

       Uyuşturucuya yeni başlayan Cem, bir süre sonra içtiği tozun kendisine cesaret verdiğini anlar. Çünkü evinin karanlık köşelerinde gördüğü gölgelerden artık korkmuyordur. Hatta onlara kafa tutmaya başlar. Gelsenize, gelinde beni korkutun! Tozun etkisi geçtiğinde korkuları tekrar gün yüzüne çıktığı için, daha fazla uyuşturucuya ihtiyaç duyar ve buda halüsinasyonlarını arttırır. Artık gördüğü beyaz adamlar, onunla konuşmaya başlamıştır. Daha fazla toz, daha fazla cesaret. Ama işler daha kötüye gitmeye başlar.

       Ta ki!!! Burayı açıklarsam bu uzun hikayeyi mahvederim. Okuduğunuzda bana teşekkür edersiniz.
Öykü şöyle başlıyor. "Siz korku nedir bilir misiniz?
       UYAN ARTIK

       Bir kadın çocuğu için her şeyi yapar. Öyküde bu vurgulanmış ama çok farklı bir açıdan44
.
       Doğum masasında bebeğinin hayatını kurtaran bir kadının, annesinin hayatını kurtaran daha doğmamış bir bebeğin öyküsünü okurken, sizde içinizden
UYAN ARTIK diye bağıracaksınız


       NEŞ'ET-İ SÂNİYYE TEKNESİ

       Muhteşem bir aşk öyküsü. Neşet-i Sanniye Teknesi tekrar vücuda gelmek anlamındadır ve özlediği karısına tekrar kavuşabilmek için ona ebrular yapan bir delinin öyküsünü anlatır. Deli belki biraz sert kaçar ama resimleri yaptığı ebru teknesini, ölen karısıyla çıkacakları yolculuğun teknesi zanneden bir adama, fazla akıllı demek doğru olmaz.

       Yaptığı her resmi karısına beğendirmek için onun mezarına götürür. Sonunda ona resimleri beğendirdiğinde artık yolculuğa hazırdırlar. Bunun için ikisinin de sığacağı bir ebru teknesine ihtiyaçları olacaktır.
       Bence sonu muhteşem bitmiş bir öykü.

       KİREÇ KOKUSU

       İşte en iddialı ve en uzun öykülerimden biri. Biraz Amerikan öykülerini çağrıştıran bir başlangıcı var ama sonrası tamamen Türk motifleriyle işlenmiştir.
       İki çocuğuyla bir dağ evine yerleşmeye giden çift, çok geçmeden o evden ayrılmak zorunda kalır. Öyküyü böyle anlatsam herkesin yüzü bir buruşur.        Bütün Amerikalı yazarların tarzı gibi olmuş zannedilir ama öyle değildir işin aslı. Tatillerinin ikinci gününde kabus başlar.
Özetle. Tatili geçirecekleri dağ evinin garajından kokular gelmeye başlayınca, adam garajı incelemeye gider ve bir süre sonra temizlik malzemelerinin bulunduğu depoda bir ceset bulur. Korkan adam iki oğlunu ve karısını ürkütmek istemez, birkaç gündür orada olduğu anlaşılan cesedi gece ormana gömer.

       Gömmeden öncede kokusu yayılmasın diye kirece bular. Çok geçmede karısı birkaç gece sonra ormanda koşan beyaz bir adam görür. Sanki üzerinden un gibi bir şey dökülüyordur. Adam gece mezara gider ve mezarın boş olduğunu görür. Demek adam ölmemiştir.
       Ertesi sabah kapıları çalınır ve yaşlı bir adam oğlunun kaybolduğunu söyleyerek onu görüp görmediklerini sorar. Adam korkar. Ertesi sabah İstanbul'a geri dönerler. Tam her şey normale döneceği sırada kabus tekrar kendini gösterir. Adam işe giderken kirece bulanmış adamı evlerinin yakındaki bir parkta otururken görür. Korkar ama hayal gördüğünü düşünerek aldırmaz. Akşamüstü büyük oğlu onu telefonla arayınca dünyası allak bullak olur.
Eve geldiğinde iki oğlu da kaçırılmıştır.

       Daha fazla öyküyü anlatmayacağım ama bundan sonra bir babanın dramını okuyacağınız öyküde, inanılmaz bir mistik öğe var.
Tavsiye ederim

       TRAFİK

       Modern şehir efsanesi. Çok kısa bir trafikte yaşanan aşk, özlem ve şiddet üçlemesi. Biri diğerini kaybettiği ve çok özlediği abisine benzetir, sırf bu yüzden onun hakkında düşünür. Diğeri eski sevgilisine benzettiği için, yan araçtaki kızla ilgilenir. Her şey trafiğin bittiği noktaya kadar akıllarda çözülür.
Yan arabadaki kız eski sevgili olamaz, yan arabadaki genç, kaybedilen abi olamaz. Ama kaderle dalga geçilmez.
Eğer onları aynı noktada buluşturan kaderse, bir oyun oynamalıdır

        "T"

       "T" aslında bir şekil. Bir uzun menzilli suikast silahının, dürbününden bakıldığında görünen ölçüm çizgisi. Öykü sadece dürbünden görünen görüntüleri anlatıyor.

       Değişik bir deneme ve başarılı bir kurgu. Özellikle siyahlar giyinmiş bir adamın korumalarının öldürüldüğü sahne muhteşem. Öykünün sonu mizahi biter. Bu durum pek tarzım değil ama öyküyü okuduktan sonra başka türlü bitirilseydin, bu tadı bırakmazdı derdiniz.

       SIFIR

       Büyük şehir, alışıldık, bilindik karmaşasıyla insanları boğarken, hiç beklenmeyen bir an insanın karşısına korkunç bir şey çıkarabilir. İşte o zaman insan başka bir şehir hastalığı olan, korku hastalığına kapılır.

Küçük çocuğuyla bir restorana giren babanın, siparişleri alıp arabasının bulunduğu parka döndüğünde, karşılaşacağı manzara da, korku hastalığına kapılmasına yeter.
        Arabasının önünde bir kedi oturuyordur ve yan arabadaki bir adam o kedinin plakayı yaladığını söyler. Ve ekler, kediler lanet hayvanlardır, ne olur eve gidene kadar dikkatli ol. Boşuna yalamamıştı o lanet hayvan arabanın plakasını.
Baba duyduklarıyla mantığının savaşı arasında kalır ve zaten zayıf olan bünyesinin korkuya yenik düşmesini seyreder. Gerçekten lanet peşini bırakmaz.

       KONUŞUN BENİMLE

       Kısa, tek kişilik ve herkesi ilgilendiren öykünün sonu yine çarpıcı biter.
Konuşun benimle, dertleşin ki, burada canım sıkılmasın, anlatın ki, daha fazla ıstırap çekmeyeyim.


       KIYAMET

       İşte bir roman taslağı. ilerde bu öykünün romanını yazmayı düşünüyorum. Bir gökdelende çalışan şehir kölelerinin, yağan bir yağmurla, o çelik mağaraya hapsoluşunun anlatıldığı enfes bir öykü. Öylesine bir yağmur yağar ki, o yağmurdan bir damlasını yiyen bile delirir.
        Islanmayanlar ve bunu fark edenler, delirmekten kurtulurlar ve yaşama mücadelesi vermek için delirenlerle savaş haline girerler

.
DOKÜMAN